İçeriğe geç

Aşırı korumacı ne demek ?

Aşırı Korumacı Ne Demek? Bir Hikâye

Merhaba sevgili okurlar! Bugün size, belki de hayatınızdaki birine, belki de kendi içinize çok yakın hissettiğiniz bir durumu anlatmak istiyorum. Bu hikâye, sevgiyi, kaygıyı ve en çok da “aşırı korumacılığı” sorgulamayı konu alacak. İçinizi ısıtacak bir anlatımla başlayalım. Hazır mısınız?

Bir zamanlar, küçük bir kasabada Elif adında bir kız yaşardı. Elif, her zaman annesinin göğsüne yaslanıp, her ihtiyacında onu yanında hissederek büyüdü. Annesi Zeynep, bir kadının kalbindeki sonsuz sevgiyi, endişeyi ve korumayı en iyi şekilde temsil ediyordu. Elif’in dünyasında annesi, güvenliğin ve sevginin somut haliydi. Ne zaman bir adım atsa, annesi onun etrafında bir kalkan gibi dönerdi.

Zeynep, kızı için her şeyi en iyi şekilde yapmak istiyordu. O yüzden Elif’in okula gidişi, arkadaşlarıyla geçirdiği zaman, hatta okuldan dönerken nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda sürekli uyarılar yapıyordu. Elif’in hayatındaki en güvenli yer, annesinin yanındaydı. Ama zamanla, Zeynep’in aşırı korumacı tutumu, Elif’in dünyasını daraltmaya başlamıştı.

Bir gün, Elif’in babası Cem, Elif’in okuldan arkadaşlarıyla çıkacağı ilk gezisi hakkında konuşmak üzere Zeynep’e geldi. Cem, stratejik bir şekilde ve sakin bir dille şunu söyledi: “Zeynep, kızımızın bir adım atmasını engellemiyoruz, ona yol göstermeliyiz. Ona güvenmeliyiz. Onu korumak, ona bir sınır koymak değil, ona güvenmeyi öğretmek olmalı.” Cem, çözüm odaklı, mantıklı ve stratejik bir yaklaşımla durumu ele alıyordu. O, Elif’in kendi adımlarını atabilmesi için cesaret verilmesi gerektiğini savunuyordu. Ancak Zeynep, her zaman olduğu gibi, koruma refleksiyle, “Ama o çok genç, ya bir şey olursa?” diyerek karşılık verdi.

Zeynep’in içindeki korumacılık, aslında bir tür kaygıydı. Elif’in başına bir şey gelmesinden korkuyordu. Annesinin kalbinde, sevginin ve korumanın sınırları oldukça belirgindi; fakat bazen bu sevgi, fazla yoğun ve sıkı bir hale geldiğinde, Elif’i özgür bırakmak yerine onu kısıtlıyordu.

Bir akşam, Elif annesine şöyle dedi: “Anne, bana hep koruma gösteriyorsun, ama ben kendi yolumu keşfetmek istiyorum. Kendimi kanıtlamak ve yaşamak için daha fazla fırsata ihtiyacım var. Senin korumaların, bazen bana bir engel gibi geliyor.” Zeynep’in kalbi kırıldı. Ama Elif’in sözlerinde doğru bir şey olduğunu da hissediyordu. Elif, büyüyordu ve annesinin koruması artık ona bir anlamda baskı yapıyordu. Zeynep, başta anlamasa da, kızının büyüdüğünü kabul etmek zorunda kaldı.

Elif’in hikâyesi, yalnızca annesinin sevgisiyle ilgili değil, aynı zamanda bir kadının içindeki aşırı korumacılıkla ilgili de bir yolculuktur. Kadınlar, genellikle empatik ve ilişkisel yaklaşımlarıyla tanınır. Zeynep gibi anneler, çocuklarını, sevdiklerini koruma içgüdüsüyle hareket ederler. Bu koruma, ilk başta sevgiden kaynaklanır, ama zamanla kaygıya dönüşebilir. Zeynep, Elif’i çok sevdiği için onu dünyadan korumaya çalıştı, fakat farkında olmadan, onu dar bir alanda tutarak özgürlüğünü kısıtlıyordu.

Cem’in yaklaşımı ise daha çözüm odaklıydı. O, mantıklı ve stratejik bir biçimde, Elif’e daha fazla alan tanımayı savundu. Çözüm odaklı erkek bakış açısı, bazen duygusal anlamda yetersiz görünse de, gerçek bir büyümenin ve özgürlüğün anahtarı olabilirdi. Cem, Elif’in gelişimi için ona güvenmeyi, cesaret vermeyi ve destek olmayı önermekteydi. Elif’in kendi yollarını keşfetmesine izin vermek, ona sadece özgürlük tanımak değil, aynı zamanda gerçek gücünü bulmasını sağlamaktı.

Elif sonunda, annesinin korumalarına rağmen, yavaş yavaş bağımsız adımlar atmaya başladı. Bu adımlar, bazen kaygı uyandırıyordu, ama zamanla Zeynep, kızına güvendiğinde, onun özgürleştiğini fark etti. Elif’in dünyası genişledi, yalnızca fiziksel değil, duygusal olarak da büyüdü. Zeynep, aşırı korumacı olmanın, bazen sevgiyi ve özgürlüğü engellediğini öğrendi.

Hikâye, aşırı korumacılığın, bazen sevgiden çok korkuyu barındıran bir davranış olduğunu gösteriyor. Kadınlar, genellikle sevdiklerine koruma sağlamak isterken, bu bazen sınırlayıcı bir hale gelebilir. Erkeklerin çözüm odaklı ve stratejik yaklaşımı ise, bazen daha geniş bir perspektiften olaya bakmayı sağlar. Her iki yaklaşım da önemli, ancak dengeyi bulmak, sevgi ve özgürlük arasında bir köprü kurmak gerekiyor.

Peki ya siz? Hiç aşırı korumacılıkla ilgili bir anınız oldu mu? Kendi çocukluk veya ebeveynlik deneyimlerinizden bu konuda neler hissediyorsunuz? Yorumlarda, hep birlikte bu duyguyu ve düşünceleri paylaşalım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
betexper güncel girişodden